GİRİŞ
II. Dünya Savaşı sonrası dünya, yıkımın ve kaosun izlerini taşırken, yeniden yapılanma kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmişti. Avrupa'nın ekonomik çöküşü, sadece bu kıta için değil, küresel istikrar için de ciddi bir tehdit oluşturuyordu. İşte tam bu noktada, Amerika Birleşik Devletleri'nin başlattığı Marshall Planı, yalnızca ekonomik bir yardım değil, aynı zamanda Soğuk Savaş'ın ilk büyük hamlelerinden biri olarak şekillendi. Bu yazıda, Marshall Planı’nın Avrupa’nın yeniden inşasındaki rolünü, Türkiye gibi ülkeler üzerindeki etkilerini ve bu süreçte ortaya çıkan ekonomik ve politik dönüşümleri inceleyeceğiz.
MARSHALL PLANI NEDEN VE NASIL ORTAYA ÇIKTI
Marshall Planı, II. Dünya Savaşı'nın ardından Amerika Birleşik Devletleri tarafından Avrupa'nın yeniden yapılandırılması amacıyla 1948 yılında başlatılan bir yardım programıdır. Resmî adıyla European Recovery Program (ERP), 13 milyar dolarlık (bugünün parasıyla yaklaşık 130 milyar dolar) bir mali destek sunmuş, bu da savaşın tahribatından ağır şekilde etkilenmiş Avrupa ülkelerinin ekonomik kalkınmalarına önemli ölçüde katkı sağlamıştır.
Plan, dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı George C. Marshall'ın liderliğinde şekillenmiş ve hem savaşın neden olduğu yıkımın ardından Avrupa'nın toparlanmasına yardımcı olmayı hem de Sovyetler Birliği'nin etkisini engellemeyi amaçlamıştır. Ancak, yalnızca ekonomik bir destekten çok daha fazlasını ifade ediyordu; Marshall Planı, Batı Avrupa'nın yeniden düzenlenmesiyle birlikte, Amerika'nın Sovyetlere karşı ideolojik ve ekonomik bir üstünlük kurmasının ilk adımlarından biriydi.
II. Dünya Savaşı'nın ardından
Avrupa ülkeleri büyük bir ekonomik çöküntüye uğramıştır. Bu dönemde Amerika
Birleşik Devletleri, Avrupa'ya yardım göndermeye karar almıştır. Yardımın temel
amacı, savaşın yol açtığı olumsuz etkilerden dolayı zayıflayan Avrupa
ekonomilerinin yeniden toparlanmasını sağlamaktır. Amerika'nın bu yardımları
sunmasında çeşitli nedenler bulunmaktadır. Bu yardımlar sayesinde Amerika,
ticaret yapabileceği yeni pazarlar edinmiş ve gelişen Avrupa ekonomileri,
uluslararası ticaretle uyumlu hale gelmiştir. Sonuç olarak, Amerika Birleşik
Devletleri, bu ülkelerle daha fazla ihracat yapma imkânına kavuşmuştur (Arkes,
2015, aktaran, Uzunkaya,2019). Ekonomik faktörlerin yanı sıra, Amerika Birleşik
Devletleri tarafından yapılan yardımların politik sebepleri de önemli bir yer
tutmaktadır. II. Dünya Savaşı'nın ardından komünizm, dünya genelinde hızla
yayılan bir ideoloji haline gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, bu yönetim
biçimine karşı çıkmış ve dünya genelinde komünizmin yayılmaması için siyasi
adımlar atmayı hedeflemiştir. Bu bağlamda, Avrupa ülkelerine yapılan ekonomik
yardımlar, söz konusu ülkelerin komünizmden uzaklaşmalarını sağlamayı
amaçlamıştır (Bischof vd., 2018; Rosamond, 2017, aktaran, Uzunkaya,2019).
Belirtilen dönemde, komünizmi benimseyen Sovyetler Birliği, hem ekonomik hem de
siyasi açıdan önemli bir güç kazanmaya başlamıştır. Bu süreçte, Sovyetler
Birliği'nin etkisi altına giren birçok ülke olmuştur. Amerika Birleşik
Devletleri, Sovyetler Birliği'nin bu yükselişinden rahatsızlık duymuş ve bu
etkiyi sınırlamak amacıyla harekete geçmiştir. Özellikle, Fransa, İtalya ve
Almanya gibi güçlü Avrupa ülkelerinde komünizmin yayılmasını engellemeye
çalışmıştır. Marshall Planı, bu hedefe ulaşmak için kritik bir rol oynamıştır
(Franz, 2016, aktaran, Uzunkaya,2019).
Amerika için Avrupa,
"düşman kutbun" kontrolüne girmemesi gereken önemli bir arz ve emek
kaynağı, aynı zamanda bir sanayi merkezi olarak görülüyordu. Çünkü Amerika,
ekonomik ve siyasi güç dengesini sağlamakta zorlanırsa, bu bölge Sovyetler Birliği'nin
genişlemesine açık bir hale gelebilirdi. Plan, belirlenen şartlar nedeniyle
Amerika'ya diğer ülkelerin plan ve uygulamalarını denetleme kolaylığı sunmuş ve
beğenmediği her noktaya müdahale etme imkânı sağlamıştır. Bu müdahale sadece
ekonomik alanla sınırlı kalmamış, yardım alan ülkelerin siyasetlerine de
sirayet etmiştir. Amerika, ulusal çıkarlarıyla çelişkili bir durum gördüğünde
yardımı kesme hakkına sahip olduğundan, bu durum yardım alan hükümetleri
Amerika'ya karşı daha uysal hale getirmiştir. Planın uygulanmasıyla, stratejik
ürünlerin Doğu ülkelerine gönderilmesi yasaklanmış, böylece Doğu ile Batı
arasındaki ticaret ilişkileri büyük ölçüde kesilmiş; Batı ülkeleri ise büyük
oranda Amerika'ya borçlanarak ekonomik anlamda bu ülkeye bağlı hale gelmiştir. Marshall
Planı'nın uygulanma sebebinin ekonomik boyutu şu şekilde özetlenebilir: Dünya
ekonomisinin gerçek anlamda dengede olması, bu dengenin fiyat istikrarı ve tam
istihdamı sürekli olarak sağlayan güçlü milli ekonomilere dayanmasına bağlıdır.
Klasik iktisat teorisinin savunduğu gibi, piyasaların kendiliğinden dengeye
gelmesi mümkün olmamış ve bunun en belirgin örneği, 1929 Dünya Buhranı'nda
görüldüğü gibi, "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler"
yaklaşımıyla piyasa normale dönememiştir (Altun,2007).
MARSHALL PLANI'NIN ETKİLERİ
"Direkt Yardım" (Direct Aid) adı altında Amerika'dan doğrudan sağlanan dolar tahsisleri iki şekilde uygulanmaktadır. Bu yardımlar ya ödünç olarak sağlanır ya da hibe şeklinde verilir (Manioğlu, 1949, aktaran, Ay,2021). Ödünç olarak alınan yardımlar 1952 yılından itibaren ödenmeye başlanacaktır ve bu yardımların faiz oranı %2,5'tir. Hibe şeklinde verilen yardımların ise gelecekte ABD'ye geri ödenmesi söz konusu değildir. Bu yardımlar aracılığıyla temin edilen mal ve hizmetlerin tamamı karşılığında, yardımdan yararlanan ülkenin merkez bankası, kendi milli parasıyla bir karşılık fonu ayırmak zorundadır. Bu fonlar, ECA'nın izniyle kamu yararına yönelik projelerde kullanılabilir (Oğuz, 1966, aktaran, Ay,2021). Tiraj hakları, Avrupa ülkelerinin birbirleriyle ticaret ilişkilerini geliştirmek amacıyla düşünülmüş ve düzenlenmiştir. Bu haklar sayesinde katılan ülkeler birbirlerinden mal ithal eder ve ödemelerini ABD’den dolar olarak alırlar (Manioğlu, aktaran,Ay,2021). Endirekt yardım olarak adlandırılan tiraj yardımı, başka bir deyişle katılan ülkelerin birbirlerine yapacakları ihracat ve ithalat işlemleri için sağlanan bir tür yardımdır (Dik, 2008,aktaran,Ay,2021). Teknik yardım kapsamında ise Marshall Planı’ndan yararlanan devletler, Amerika’dan getirecekleri teknik uzmanlarla birlikte, bu ülkelerin staj veya araştırma gibi nedenlerle yurt dışına gönderecekleri kişilerin gittikleri ülkelerdeki zorunlu masraflarını karşılamaktadır. Burada ödenen dolar karşılığı, o ülkenin parasının %95’inin tiraj hakları gibi bir fona yatırılmalı ve ayni olarak harcanmalıdır (Oğuz, 1966,aktaran, Ay,2021). 1948-1952 yılları arasında Türkiye’ye Marshall Planı çerçevesinde yapılan toplam yardım, tüm Marshall yardımlarının sadece binde 36’sına denk gelen 352 milyon dolar civarındaydı. Bu tutarın 175 milyon doları, Amerika’dan mal satın alınması için yapılan doğrudan yardımlar iken, geri kalan 177 milyon dolar ise OECD ülkelerinden mal satın alınması için tahsis edilen dolaylı yardımlardı. Bu yardımlar, aynı dönemde Türkiye’ye yapılan 687 milyon dolarlık Amerikan askeri yardımlarının gerisinde kalmıştır.Amerikalı uzmanların görüşlerine dayanarak, bu yardımların yaklaşık %60’ı tarım sektörünün geliştirilmesine yönlendirilmiştir. Öncelikle, tarım makinelerinin modernize edilmesi amacıyla iki bin yeni traktör ithal edilmiş, kaliteli tohum ve gübre kullanımı yaygınlaştırılmış, silo ve soğuk hava depolarının kullanımı artırılmış, ayrıca sulama tesisatlarının inşası için çalışmalar başlatılmıştır (Özer, 2014, aktaran, Ay,2021). Tarımsal alanda yaşanan makineleşme, rekoltenin artmasına yol açmıştır.
Ayrıca kırsal üretim bölgelerini ticaret merkezlerine bağlayacak yeni yolların yapımına başlanmış ve bu sayede tarım ürünlerinin pazara ulaşması sağlanırken, Türkiye’nin coğrafi yapısı bütünleşmiş bir pazar haline gelmiştir. Uygulanan politikalar sonucunda ekim alanları genişlemiş, Türkiye, endüstriyel tarım ürünlerinde uzmanlaşmaya başlamış ve tarımsal üretim ile tarım ürünlerinin ihracatı artmıştır (Bozkurt ve Aytar, 2015, aktaran, Ay, 2021). 1953’te Türkiye, dünyanın en büyük buğday üreticilerinden biri olmuştur. Ancak, tarım aletlerinin yurtdışından temin edilmesi, tıpkı Amerikan askeri yardımlarında olduğu gibi Türkiye’nin dışa bağımlılığını artırmıştır. Bu nedenle, uzun vadede yardım yoluyla sağlanan kaynakların büyük bir kısmı dolaylı olarak ABD’ye geri dönmüştür. Türkiye’nin bu dönemde yaşadığı dönüşümün tamamen Marshall Yardımları’na dayandırılması yanıltıcı olacaktır. Türkiye, zorlayıcı bir etken olmasa da, Amerikalı uzmanların önerdiği şekilde kendi öz kaynaklarını kullanmıştır. Örneğin, Türkiye’nin 1949 yılı bütçesinde yatırımlar için ayrılan 523 milyon liranın 225 milyon lirası karayolu yatırımlarına, 125 milyon lirası liman ve rıhtım inşasına ayrılırken, imalata ayrılan pay yalnızca 28 milyon lira olmuştur (Oran, 2002, aktaran, Ay,2021). Marshall Yardımları, savaşın yol açtığı tahribatı gidermeyi hedeflerken, hükümetin ulaşım politikasındaki değişim Türkiye’de karayollarının hızlı gelişmesine olanak sağlamış, ancak deniz ve demiryolu ulaşımı ihmal edilmiştir. 1950 yılına kadar demiryolunu destekleyecek bir bütünleşik sistem olarak kabul edilen karayolları, bu tarihten sonra esas ulaşım sistemi haline gelmiştir (Çetin vd., aktaran, Ay,2021).Sonuç olarak, Türkiye Marshall Planı’ndan beklediğinden çok daha az yararlanabilmiştir. Yardımların kullanım alanları ve Türk ekonomisinin yeni hedefleri, Amerikalı uzmanlar tarafından belirlenmiştir. Bunun sonucu olarak, Truman Doktrini ile gelen yardımlar gibi Marshall Yardımları da, 1950’lerin başından itibaren Türkiye’nin dışa bağımlılığının artmasına yol açan önemli bir dönemeç olmuştur. Türkiye, aynı dönemde Marshall Planı'ndan yararlanan diğer Avrupa ülkelerinin aksine, planın olumsuz etkilerinden kurtulamamıştır. Türkiye’de kredilerin verimsiz kullanımı, uluslararası ilişkilerdeki yetersizlikler ve dünyadaki dönüşümlere uyum sağlanamaması gibi faktörler, ulusal ve uluslararası politikaların etkin bir şekilde yürütülemez hale gelmesine neden olmuştur. Bu bağlamda, Marshall Planı; Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte Türkiye’de ekonomik alanda uygulanan Kemalist politikalardan sapmanın bir aracı olmuş ve ülkenin dışa bağımlılığını artıran bir plan olarak devreye girmiştir (Ay,2021).
ELEŞTİRİLER VE ZORLUKLAR
Truman Doktrini, Türkiye açısından önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu doktrin, Türk dış politikasında devrim niteliğinde değişikliklere yol açmıştır. Başlangıçta, Türk devlet adamları Doktrin’i, Türkiye ile ABD arasında sıcak ilişkilerin gelişmesine ve Sovyet taleplerinin reddedilmesine yardımcı bir unsur olarak görmüşlerdir. Sovyetler Birliği’nin Orta Doğu’daki politikaları karşısında, İngiltere’nin de etkisiyle, 1940'ların sonlarından 1960'lara kadar Türkiye, tamamen Batı ve özellikle Amerika ile paralel bir dış politika izlemiştir. Bu dönemde, Amerikan askeri yardımı kapsamında Türkiye’ye verilen malzemenin bakım ve yedek parça giderlerinin Türkiye bütçesinden karşılanması, Türk ekonomisinde zorluklara yol açtı. Amerika’dan gelen yardımın bakım ve yedek parça giderleri için Türkiye’nin bütçesinden her yıl yaklaşık 145 milyon dolar ayrılması gerekiyordu. Bu durum, Türkiye’nin II. Dünya Savaşı sonrası sahip olduğu döviz stokunun hızla tükenmesine neden oldu. Artan ithalatla birlikte dolar sıkıntısı büyüdü ve Türkiye’nin dış ticaret dengesi bozuldu (Oran, 2002, aktaran, Ertem,2009). Amerika’nın yaptığı askeri yardımın niteliği de tartışmaya açıldı. Bir başka bakış açısına göre, askeri yardımın büyük kısmı, II. Dünya Savaşı’nda kullanılmış, ömrü tükenmek üzere olan, hasarlı ve ABD tarafından artık kullanılmayan silahlar ve malzemelerdi. Yardımın yalnızca çok küçük bir bölümü modern ve kullanılmamıştı. Daha da önemlisi, bu silah ve malzemelerin mülkiyeti, Temmuz 1947 Antlaşması’nın 4. maddesi gereği ABD’ye aitti ve ABD’nin onayı olmadan Türkiye bu malzemeleri kullanamayacaktı. Bu madde, 1964’te Kıbrıs’taki olaylar nedeniyle Türkiye, Kıbrıs’a askeri müdahale etmek için Amerikan yardımıyla gelen silahları kullanmak istediğinde kritik bir rol oynayacaktı ve Amerika, Türkiye’nin bu silahları Kıbrıs’ta kullanmasına izin vermeyecekti. Ayrıca, ABD gerektiğinde bu yardımla gönderdiği silah ve malzemeyi geri alma hakkına da sahipti. Amerikan yardımı, bu özellikleriyle de tartışmaların odağı oldu (Cem, 1989, aktaran, Ertem,2009). Türkiye, 1948-1952 yılları arasında, Truman Doktrini'nin yanı sıra Marshall Planı çerçevesinde ABD'den önemli ekonomik yardımlar aldı. Bu dönemde Türkiye’ye gönderilen Amerikalı uzmanların görüşleri doğrultusunda, alınan yardımların yüzde 60'ı tarım sektöründe kullanıldı. Bu sayede, 1950'lerin başlarına gelindiğinde Türkiye, dünyanın önde gelen buğday üreticilerinden biri haline geldi. Ancak, tarım aletlerinin yurtdışından temin edilmesi nedeniyle, bakım-onarım ve yedek parça maliyetleri Türkiye'nin dış ticaret dengesini olumsuz etkiledi. Uzun vadede, bu yardımla gelen kaynakların büyük bir kısmı dolaylı yoldan ABD’ye geri dönmüş oldu. ABD, yardımların karayollarının geliştirilmesinde de kullanılmasını talep etti. Bunun sonucunda, karayolu yapımına, demiryolu yapımına kıyasla daha fazla öncelik verildi. Karayollarının iyileşmesiyle birlikte, Türkiye’ye ithal edilen yabancı otomobil ve otobüslerin sayısı arttı, bu da petrol ihtiyacını yükseltti. Türkiye'nin Marshall Planı çerçevesinde aldığı ekonomik yardımın miktarı ise tartışma konusu oldu. Türkiye'nin aldığı yardım, tüm Marshall yardımlarının yalnızca binde 36’sına denk geliyordu (Oran,2002, aktaran, Ertem,2009). Truman Doktrini ve Marshall Planı süreci, Türkiye’nin sosyal yaşamında da büyük etkiler yarattı. Amerika Birleşik Devletleri’nin Türk kamuoyundaki imajı güçlendi. Amerikan mallarını kullanmak prestijli bir hal aldı ve Amerikan çizgi romanlarıyla çocuklar, Amerikan kahramanlarını benimsediler. Bu süreçte, Türk halkı arasında Amerika’ya karşı büyük bir ilgi ve hayranlık oluştu. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, Türkiye, Truman Doktrini ve Marshall Planı sayesinde Sovyet taleplerini geri çevirmeyi başardı. Bu süreç, Sovyetler Birliği'ne karşı Türkiye’nin güvenliğini belirli bir dönem için sağladı. Yapılan askeri yardımlar, büyük ölçüde ABD için eski sayılabilecek malzeme ve silahlardan oluşsa da, Türk Ordusu’nun modernizasyonunu sağladı. Ayrıca, Marshall Planı ile tarıma yapılan yatırımlar, tarımda kullanılan malzemenin kalitesini ve teknolojisini artırarak, Türkiye'nin tarımsal üretiminde büyük bir artışa yol açtı.Truman Doktrini ve Marshall Planı süreci, Türkiye’nin iç ve dış dengelerinde önemli değişimlere neden olurken, Soğuk Savaş dönemi boyunca Türkiye'nin yönünü belirleyen temel bir etken oldu.
SONUÇ
Marshall Planı, Avrupa'nın savaşın yarattığı enkazdan çıkarak ekonomik ve sosyal bir yeniden doğuş yaşamasını sağlarken, Soğuk Savaş’ın ideolojik ve stratejik çekişmesinde de önemli bir araç oldu. Türkiye için ise plan, ekonomik modernizasyonun yanı sıra, Amerika’ya bağımlılığı artıran bir dönemin başlangıcıydı. Tarımda makineleşme ve altyapı gelişmeleri gibi kazanımlar sağlansa da, uzun vadede bu yardımlar, ulusal politikalara dış müdahaleleri de beraberinde getirdi. Marshall Planı’nın mirası, sadece ekonomik boyutuyla değil, uluslararası ilişkilerde yarattığı kalıcı etkilerle de günümüze ışık tutmaya devam ediyor.
KAYNAKÇA
Altun, U. (2007). Marshall yardımı ve Türkiye (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara.
Aya, İ. C. (2021). Marshall "yardımları": Türkiye’nin dışa bağımlılık sürecine etkileri. Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2(1), 53–64.
Ertem, B. (2009). Türkiye-ABD ilişkilerinde Truman Doktrini ve Marshall Planı. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12(21), 377–397.
Uzunkaya, S. Ş. (2019). İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye ekonomisi ve Marshall Planı'nın ekonomiye etkisi. Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, 1(3), 176–185.
Görseller;
https://gercektarih.com.tr/marshall-yardimini-ilk-kim-aldi
https://rasthaber.com/en/post/dusunce/marshall-plani-ve-ekmek-127735
https://yedikita.com.tr/yardimdan-kiskaca-giden-yol-truman-doktrini-marshall-plani/
https://www.haberhurriyeti.com/foto/3344866/turkiyede-zeytin-dusmanliginin-tarihi
https://www.loc.gov/item/2015645200