DEMOKRAT PARTİ'NİN KURULUŞUNDAN BUGÜNE: TÜRKİYE'NİN SİYASİ DÖNÜŞÜMÜNDEKİ YERİ
Demokrat Parti'nin Kuruluşunda Siyasi ve Sosyal Faktörler
Demokrat Parti'nin kurulması, sadece siyasi bir hareket değil aynı zamanda dönemin ekonomik ve toplumsal koşullarından kaynaklanan bir ihtiyacı yansıtıyordu. 1940'larda, Türkiye'deki kırsal kesimlerin artan talepleri ve sanayileşme sürecinin zorlukları, DP'nin daha fazla özgürlük ve refah vaat etmesinin ardında önemli bir faktördü. Parti'nin kuruluşu, ekonomide devletin müdahalesinin sınırlanmasını savunan kesimlerin bir yansımasıydı.
Tek partili rejimin demokratikleşme sürecindeki en önemli adımlardan biri 17 Haziran 1945'te yapılan ara seçimde Cumhuriyet Halk Partisi'nin aday göstermemesi ile atılmıştır. Bu, seçimin daha demokratik bir şekilde yapılması amacıyla gerçekleştirilen bir adımdı. Ardından, Temmuz ayında Milli Kalkınma Partisi'nin kurulmasıyla önemli bir ilerleme kaydedilmiş, ancak 1 Kasım 1945'te İnönü'nün meclis açılış konuşmasında ciddi bir muhalefet partisinin gerekliliğini vurgulaması, iktidar kanadının yeni bir muhalefet hareketi isteğini gösterdi. Bu gelişmelerden önce, TBMM içinde bazı muhalif sesler yükselmeye başlamıştı. Özellikle, Mayıs ayında bütçe görüşmelerinde CHP'nin içinden bazı milletvekilleri itirazlarını dile getirerek, Haziran ayında Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu'na karşı "Dörtlü Takrir" olarak bilinen önergeyi sunmuşlardır. Bu grup, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Celal Bayar'dan oluşuyordu. Başlangıçta CHP'nin demokratikleşmesi için çaba sarf eden bu grup, siyasi koşulların etkisiyle yeni bir parti kurmaya karar vermiştir.

Demokrat Parti'nin kurucuları arasındaki ilişkilerin tam olarak ne şekilde şekillendiği, günümüze ulaşan kaynaklarla net biçimde yorumlanamamaktadır. Dönemin sol entellektüellerinden Sabiha ve Zekeriya Sertel çiftinin yayınladığı "Tan" gazetesinin, CHP içindeki muhalif akımlara destek verdiği bilinse de, Zekeriya Sertel'in anılarında yer alan "Demokrat Parti'yi Nasıl Kurduk?" başlığı, ilerleyen yıllarda başta Celal Bayar olmak üzere DP kurucularının itirazlarına neden olmuştur. Bununla birlikte, Dörtlü Takrir'i veren siyasetçiler ile dönemin sol/sosyalist kesimlerinin aynı politik zeminde buluşmalarını sağlayan farklı nedenler mevcuttur. Solcular açısından, II. Dünya Savaşı yıllarında CHP'nin Nazi Almanyası ile kurduğu yakın ilişkiler ve bunun sonucunda anti-komünist/faşist eğilimlerin artması büyük bir tepki toplamıştı. Bu dönemde, sol entellektüeller DP'nin kurucularıyla ilişki kurarak CHP'ye karşı "Demokrat Milli Birlik Cephesi" veya "İleri Demokratlar Cephesi" kurma çabalarına girmişlerdir. Bu süreçte DP'li siyasetçiler, sol siyasetin örgütlenme, propaganda ve ideoloji gibi alanlardaki tecrübelerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, faydacı bir anlayışla hareket etmişlerdir. Bu durum, DP ile yakın ilişki içinde bulunan solcular tarafından da dile getirilmiştir. Esat Adil Müstecaplıoğlu, demokrasi yolundaki mücadelede solcuların fikir mücadelesi verdiğini, Demokrat Parti'nin ise aksiyon önderliği yaptığını belirtmiştir. DP kurucularının parti kurma sürecinde sosyalist aydınlarla, özellikle Serteller, Sadrettin Celal, Cami Baykurt ve Esat Adil gibi isimlerle bağlantıya geçtikleri, 4 Haziran 1945 tarihli bir emniyet raporuna yansımıştır. Bunun yanı sıra, Serteller, DP'nin

kurucularıyla yapılan toplantılarda, partinin yayın organı olarak düşünülen "Görüşler" dergisine Adnan Menderes ve Celal Bayar'ın yazı göndereceklerini iddia etmişler, ancak bu iddia DP'liler tarafından yalanlanmıştır. Adnan Menderes ve Celal Bayar liderliğindeki Demokrat Parti'nin kurucularının sosyalist aydınlarla aralarındaki iş birliğini reddetmeleri dikkat çekicidir. 1945 yılına bakıldığında, dış politikadaki gelişmelerin etkisiyle anti-komünist ve anti- Sovyet söylemlerinin yaygınlaştığı, basın polemiklerinin ise çoğunlukla karşılıklı faşistlik ya da komünistlik suçlamalarına dayandığı görülmektedir. Bu dönemde DP kurucuları ile sosyalist aydınlar arasında kurulan iş birliği, siyasi koşullar ve yayılan propagandalar nedeniyle bir daha düzelmeyecek şekilde zarar görmüştür (Babaoğlu, n.d)
Demokrat Parti'nin kuruluş süreci, Türk demokrasi tarihinin kritik bir dönemeç noktası olarak, kontrol edilen bir muhalefetin oluşumuyla şekillenen siyasi atmosferi yansıtmaktadır. Başlangıçta liberal ve sosyalist çevrelerin birlikte hareket etme çabaları umut vadetse de, dönemin antikomünist politikaları ve ideolojik kutuplaşmaları bu ittifakı kısa sürede sona erdirmiştir. İktidar elitlerinin çizdiği sınırların dışına çıkmayan bir demokrasi anlayışı, sol düşüncenin marjinalleşmesine ve toplumsal muhalefetin sınırlandırılmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, 1945-1950 dönemi, halk iradesine dayalı bir demokrasi anlayışını başlatırken, aynı zamanda çok sesli bir siyasal yapının tesisindeki engelleri de göz önüne sermektedir.
1950 Seçimleri ve Propaganda
14 Mayıs 1950 seçimleri, Türkiye'de iktidarın ilk kez seçimle el değiştirdiği bir dönüm noktasıdır. Bu seçim, Farklı kesimler tarafından "Beyaz İhtilal" veya "Karşı Devrim" gibi kavramlarla tanımlanmıştır. CHP, seçim sürecinde halkın güvenini kazanmak için seçimlerin güvenilir bir ortamda yapılacağına odaklanmıştır. Ancak parti içindeki önde gelen isimler, seçim sonuçlarını anlamakta zorluk çekmiş ve iktidar kaybını açıklamak için çeşitli nedenler öne sürmüştür. Örneğin, seçim kanunundaki çoğunluk sisteminin kabul edilmesi ve Nihat Erim'in muhalefete sağladığı özgürlükler eleştirilmiştir. Demokrat Parti, seçim sürecinde halka daha yakın bir duruş sergileyerek propagandasını "CHP olmayan her şey" üzerine kurgulamıştır. DP'nin mesajları halkın mevcut yönetiminden memnuniyetsizliğini kullanarak umut vadeden bir iktidar alternatifi oluşturmuştur. Ayrıca, DP adayları, köylere kadar giderek birebir temas kurmuş ve seçimlere katılımı artırmıştır. Her iki parti de dinsel semboller ve figürleri kullanarak halkın desteğini kazanmayı hedeflemiştir. CHP, dinsel kesimlere yaklaşırken laiklik ilkelerinden ödün verdiği eleştirilerine maruz kalmıştır. DP ise daha ince bir strateji izleyerek halkın güvenini kazanmayı başarmıştır. Grev hakkı, seçimlerde yoğun tartışmalara neden olan konulardan biri olmuştur. DP, grev hakkını destekler bir söylem geliştirse de, iktidara geldiğinde bu vaadini unutmuş ve grevlerin yasallaşmasını engellemiştir. Buna karşın, CHP'nin grev karşıtı tavrı değişmiş ve muhalefete geçtikten sonra işçi haklarını savunmaya başlamıştır. 1950 seçimleri, halkın demokrasiye olan inancını pekiştirmiştir. Katılım oranının yüksekliği, seçim güvenliğine duyulan güvenin bir göstergesi olmuştur. Ancak bu süreç, propaganda yöntemlerinin etkinliği ve halkın algısının nasıl şekillendiğini göstererek, Türkiye'nin demokratikleşme sürecine dair önemli dersler sunmaktadır (Yıldırmaz, n.d.).

Demokrat Parti'nin Türk Siyasi Hayatındaki Önemi
Demokrat Parti'nin Türk siyasi hayatındaki önemi, merkez sağ siyasetinin temelini oluşturmasıyla açıklanabilir. Merkez sağ, aşırılıklara mesafeli yaklaşımı ve toplumun geniş kesimlerini temsil etme kabiliyetiyle sağ siyasetin diğer türlerinden ayrılır. Liberal ekonomik politikalarla birlikte, toplumun inançları, değer yargıları ve yaşam tarzlarını modernleşmeyle birleştiren bu çizgi, DP'nin temel politikalarının bir yansımasıdır. DP, ekonomik liberalizm, dini hassasiyetler ve milliyetçilik temelinde bir siyaset anlayışı geliştirmiştir. Özellikle Arapça ezan yasağını kaldırması, partinin dini hassasiyetlere duyarlılığını göstermiş ve bu hamle büyük bir seçmen kitlesinin desteğini kazanmasını sağlamıştır. DP'den sonra gelen merkez sağ partiler de bu stratejiyi benimsemiş ve dini unsurlar üzerinden seçmen desteğini artırmaya çalışmışlardır. Böylece DP'nin çizgisi, Türk siyasetinde merkez sağın uzun süreli etkiler bırakmasını sağlayan bir miras haline gelmiştir. Merkez sağ ile sol arasındaki temel çatışmalardan biri, Demokrat Parti ile başlayan ve günümüze kadar süregelen din odaklı siyasi mücadeledir. Türkiye solu, toplumun değer yargılarıyla bütünleşmekte zorlanmış ve bu nedenle merkez sağın din eksenli söylemlerini laikliğe aykırı bulduğunu sürekli vurgulamıştır. Öte yandan, merkez sağ, halkın muhafazakar eğilimlerini tatmin ederek bu alanı kendi lehine kullanmayı başarmış ve bu avantajı kaybetmemek için yoğun çaba göstermiştir. DP, muhafazakar değerlere hitap eden politikalarıyla halkın desteğini kazanmış ve böylece tek parti döneminde yer altına çekilen dini cemaatlerin siyasette etkin bir aktör haline gelmesine zemin hazırlamıştır. Ancak bu durum, bireyselleşmenin önünde büyük bir engel oluşturmuş, modernleşmenin temel ilkelerinden biri olan bireyin özerkliği tehlikeye düşmüştür. DP döneminde popülizm ve patronaj sistemi, çok partili rejimin vazgeçilmez unsurlarından biri haline gelmiştir. Bu yaklaşım, DP sonrasında da diğer partiler tarafından benimsenmiş ve siyasetin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bürokrasinin partizanlaşması ve siyasi çıkarlar doğrultusunda parsellenmesi süreci bu dönemde hız kazanmış, devlet yapısında uzun vadeli sorunlara yol açmıştır. Türk siyasetinde Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu dönemde sergiledikleri tutumlar, her iki partinin de evrensel bir ideolojiye sahip olmadığını göstermektedir. DP, muhalefet yıllarında demokrasiyi genişletme söylemiyle öne çıkmış ancak iktidar döneminde bu söylem, demokrasiyi sınırlandıran bir uygulama pratiğine dönüşmüştür. Özellikle, DP'nin siyasal söylemi, demokrasi savunucusundan, demokrasinin sınırlarının çizilmesine yönelik bir yaklaşıma kaymıştır. CHP ise iç ve dış dinamikleri değişimleri geç fark etmiş ve bu durumu telafi etme çabası içinde aceleci ve uzlaşmaz bir politika izlemiştir. Her iki parti de ideolojik derinlikten yoksun kalmış ve politikalarını, çözüm odaklı olmaktan ziyade güncel siyasi tartışmalara dayandırmıştır. Bu süreçte, tek parti döneminde tek yönlü olan siyaset-toplum ilişkisi, DP'nin kuruluşuyla birlikte yöneten ve yönetilen arasında karşılıklı bir etkileşim sürecine dönüşmüştür. Bu değişim, Türk siyasetinde yeni bir siyasi kültürün ve siyasal sosyalleşme sürecinin başlamasına zemin hazırlamıştır. DP, bu anlamda, siyaset ve toplum arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayarak, Türkiye'nin demokratikleşme yolunda önemli bir rol oynamıştır (Keskin, n.d.).
KAYNAKÇA
Babaoğlu, R. Demokrat Parti’nin kuruluş aşamasında bir muamma: Sol cenah. Türk Tarih Kurumu. https://www.ttk.gov.tr/wp-content/uploads/2022/04/30-ResulBabaoglu.pdf
Keskin, Y. Z. (n.d.). Demokrat Parti iktidarı ve günümüze yansımaları / The Democracy Rhetoric of Democrat Party. Türk Tarih Kurumu.
Yıldırmaz, S. (n.d.). 1950 seçimleri ve propaganda.
https://www.biyografya.com/biyografi/6742
https://daktilo1984.com/yazilar/liberalizmin-turkiyedeki-otoriter-refleksi-demokrat-parti
https://www.egemeclisi.com/demokrasi-manifesto-ornegi-dortlu-takrir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder